Accordion Item
Accordion content goes here.

GELECEĞİ UMUTLA İNŞA ETMEYE ÇAĞRIMIZDIR

Türkiye yeni yüzyılına depremle birlikte daha da ağırlaşan ciddi bir krizle girmekte: Özellikle son kırk yıl içerisinde plansız ve denetimsiz bir biçimde büyüyen, depreme hazırlığı olmadığı gibi sosyal ihtiyaçlara cevap vermekten de uzak şehirler, kronikleşen siyasal ve iktisadi sorunlar, bir türlü sonuca erdirilemeyen demokratikleşme çabaları, barışa kavuşturulamayan Kürt meselesi, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle daha da artan otokratikleşme, hak ve adalete aykırı uygulamalarla büyüyen hukuksuzluklar, 14 Mayıs Milletvekili, 28 Mayıs yenilenen Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başarısız olan muhalefet ve umutsuzluğa düşen halkımız … Bu manzara, giriftleşen sorunlarla yüzleşmeyi kaçınılmaz kılmakta. Bu sorunların çözümü ise daha önceleri defalarca denendiği gibi yüzeysel geçiştirmelerle sağlanamadığından, sistemin kararlı ve köktenci bir değişimini zorunlu kılmakta.

Biz de, Türkiye’nin yeni yüzyılını hepimizi çözüm için yükümlü kılan bu ağır sorunların sorumluluğunun bilinciyle, yeni bir umutla, Halkın Umudu Partisi (UMUD PAR) olarak yola çıkıyoruz. Geçmişin tüm kırılma ve başarısızlıklarının temelinde yeterli bir toplumsal cesaret ve uzlaşı sağlanamayışı gerçekliğinden hareketle, tüm toplumsal kesimleri müzakereci demokrasi ve katılımcı yönetim ilkeleri etrafında buluşmaya çağırıyoruz...

Partili siyaset geleneğimiz kültürel, etnik, dini, coğrafi kutuplaşmaları aşamayan, bu çatışma ve çelişkiler üzerinde siyaset yapma alışkanlığını bırakamayan bir geçmişe dayanmakta. Bir türlü aşılamayan bu olumsuz alışkanlıkların mevcut toplumsal sorunlarımızı müzminleştiren bir durum olduğunun altı çizilmelidir. Yeni bir siyasi bakışı, sözü ve gelecekle ilgili güçlü bir tasavvurun bilincini haiz UMUD PAR ise kucaklayıcı, kuşatıcı, farklılıklarla bir arada yaşama çabalarını önceleyen bir anlayışla yola çıkmakta.

Devlet ve halk arasındaki mesafe arttıkça devlet bir hizmet örgütlenmesi olmaktan çıkarak iktidarı eline geçiren lobi ve çevrelerin çıkar ilişkilerine hizmet eden bir mekanizmaya dönüşmektedir. Bu nedenle yeni ve olumlu bir siyasetin devletin merkeziyetçi ağırlığını ve gücünü yerelle paylaşacağı bir stratejiyle hayata geçirilebileceğini düşünmekteyiz. Esasında bu, hem merkeziyetçiliğin taşıyamadığı sorunların yerinde çözümlenmesini sağlayacak hem de yerele yayılan bir güç paylaşımıyla toplumun demokrasiye katılımı etkinleştirilecektir.

Küreselleşen dünyada, başta ekonomi ve dijitalleşme olmak üzere her sektör ve alanda güçlü ilişkiler ve bağlantıların kaçınılmaz kıldığı etkileşimler, dünyaya yön vermektedir. Bu gerçeklik ancak bilgi teknolojileri başta olmak üzere her alanda etkili farkındalık ve gelişmişlik ile yönetilebilir. Bununla birlikte, eşitsiz gelişmenin tüm insanlık ailesi için yol açtığı sorunlara çözüm sağlama ve geleceğe daha yaşanabilir bir çevre, kültürel ve endüstriyel kirliliklerden arındırılmış bir dünya bırakma duyarlılığı siyasal stratejimizin en önemli yönlerinden biridir.

Jeo-stratejik konumu ile yerkürenin kalbinde yer alan bir coğrafyada bulunmaktayız. Bir yüzümüz Ortadoğu, bir yanımız Kafkasya, bir yönümüz, Balkan coğrafyası üzerinden Avrupa, diğer taraftan Akdeniz havzası üzerinden Afrika ve Avrupa ile çevrili kültürel coğrafyamız, kadim medeniyetlerin kesiştiği çok katmanlı bir havza. Semavi dinlerin, kültürlerin ve halkların buluştuğu bir ülkede yaşamaktayız. Türkiye tüm bu birikim ve stratejik gerçekliği ile dış ilişkilerini dostluk ve barış ekseninde oluşturmalı; ayıran değil, buluşturan bir ülke olmalıdır. Temel amaç evrensel barışın, insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve küresel adaletin sağlanmasıdır. Sadece kazan-kazan amacına matuf stratejik bir kıskacın, dost-düşman tanımına indirgenmiş militarist güvenlikçi yaklaşımın geleceğin dünyasına umut olamayacağı ise ortadadır. Bu nedenle özellikle de içerisinde bulunduğumuz havzadaki ülkeleri birbirine daha yakınlaştıran ve hatta bölgesel bir bütünleşmeye doğru giden bir yaklaşımı savunmaktayız.

Ülkemizdeki kültürel çeşitliliği ve zenginliği önemsiyor ve bunun bileşenleri olan Türkler, Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Çerkezler, Aleviler, Romanlar, Ermeniler gibi farklı ırk, dil, kültür ve inanca sahip tüm kesimleri ayrımcılık gözetmeyen ortak bir vatandaşlık tanımında buluşturması ve Devletin her türden ırk, din, mezhep, resmî ideoloji ve şahıs vurgusundan arındırılması gerektiğini inanıyoruz. Bu bağlamda tüm toplumsal kesimlerce tartışılacak ve yeni hazırlanacak uzlaşmaya dayalı bir Anayasanın gerekliliğine savunmaktayız.

Öyle ki anadilde eğitim hakkı kadar yerel dillerin kamu yazışmalarında, mahkeme ve kurumlarında kullanılan bir dil haline getirilmesi gibi medeni toplumlarca sorun olmaktan çıkarılmış meseleler ülkemizde de artık bir sorun olmaktan çıkarılmalıdır.

Kamu istihdamında ehliyet ve liyakat odaklı bakışla birlikte, kamu kaynaklarının başta eğitim ve sağlık olmak üzere halkın temel yaşam standartlarını yükseltmek için kullanılması, sosyal devlet uygulamaları açısından kaçınılmaz zorunluluklardır. Bu bağlamda vergilendirme adaleti, ihaleler, kamu finansmanı, yer altı ve üstü maden ve kaynaklarının tahsisi, her türlü hibe, destek, sosyal yardım, kredi vb. tahsislerin etkin denetimi, savunma, sağlık, tarım ve sanayi sektörlerindeki şirketlerin devlet ile olan ilişkilerinden kaynaklanan her türlü lobi merkezli rant ilişkilerinin önlendiği bir kamu yönetim anlayışının gerçekleştirilmesi, nesnel ve adil bir kamusallığın zorunlu koşuludur.

Geleceğin Türkiye’sinin ancak eğitimli bir gençlik ve güçlü bir kadın kitlesi ile inşa edilebileceğinin bilinciyle bu alandaki çalışmaları sosyal ve kültürel boyutlarda geliştirecek, dezavantajlı toplumsal kesimleri gözeten, etkin bir ifade ve düşünce özgürlüğünü sağlayan, sivil toplum örgütlerini ayrım gözetmeksizin destekleyecek, katılımcı ve çoğulcu demokratik bir yaklaşım, siyaset anlayışımızın esasını oluşturmaktadır.

Günümüzün Türkiye’sinin büyüklüğü ve gelişmişliği açısından, katılımcı ve çoğulcu bir demokratik kültür ve siyaset ancak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesiyle mümkündür. Bununla birlikte yerel yönetimleri, siyasi partilerin arka bahçesi, finansörü, örtülü kasası, partizanlık merkezli kayırmacılığın ve ayrımcılığın istihdam zemini, arsa rantlarının adreslendiği kurumlar olmaktan kurtarmak temel hedefimizdir. Katılımcı ve yerinden yönetimin etkin kılındığı demokratik yerel yönetişim kültürü bu durumun en güçlü panzehri olacaktır.

Evrensel temel hak ve özgürlüklerin hukuksal güvence altına alındığı, hukukun siyasallaşmasının önlendiği, liyakat, yetkinlik, üretkenlik ve erdemlilik ile şekillendirilmiş bir yönetim anlayışının kuvvetler ayrılığını anlamlı ve işler kılacağını öngörmekteyiz.

İnancımız odur ki, birlikte yaşam kültürünü içselleştirmiş güçlü bir halk olmadan asla güçlü bir devlet de olmaz. Bunu sağlama umuduyla ve farklılıklarımızla beraber tüm halkımızı, Türkiye toplumunu kuşatan bir yurttaşlık bilinciyle adalet, eşitlik, evrensel hak ve özgürlükler temelinde bir araya gelerek geleceğin Türkiye’sini UMUD PAR ile inşa etmeye davet ediyoruz.

İLETİŞİM

    Visit our FacebookVisit our InstagramVisit our TwitterVisit our LinkedIn
    starmenuchevron-down linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram